Facebook

22 Mayıs 2011 Pazar

Zayıflamak bir yaşam şeklidir

Zayıflamak bir yaşam şeklidir

Her muhabbette ondan bahsediliyor. Nasihatler veriliyor, listeler elden ele dolanıyor. Yine de çok azı istediğini elde edip zayıflayabiliyor. Formda olabilmek için bıçak altına yatanların sayısı da az değil; haplar, çaylar, titreşimli zayıflama aletleri ise zaten olmazsa olmazlar. Zaman zaman ölenler bile oluyor. Oysa zayıf kalmak için yapmanız gereken tek şey, yaşam biçiminizi değiştirmek. Öyleyse ilk adımı bu yazıyı okuyarak atın...
Zayıflamak... Şimdilik 7’den 70’e değil belki ama, genç kızlıktan yaşlılığa kadar herkesin ilgi odağındaki bir konu. Çünkü günümüzde “güzel” kelimesinin hemen yanında “zayıf olmak” yer alıyor. Haliyle de herkes buna ulaşmanın peşinde. Diyet listeleri elden ele dolanıyor. Uzak durulacaklar dilden dile dolaştırılıyor. Gazetelerde, televizyonlarda en önemli haberlerin yanında, her gün yeni zayıflama yöntemleri anlatılıyor. “Fit” olmak için kimi zaman hayatla bedel ödeniyor. Çok değil, daha birkaç gün önce zayıflamak için “altın çilek” hapı kullanan 51 yaşındaki Fatma Sinaplı kalp krizinden öldü. Bilim insanları ilaç formuna getirilen her türlü bitkisel ürünün dikkatli kullanılmasını vurgulayadursun, altın çilek ve benzeri pek çok ürün hâlâ internette satılıyor. Üstelik milyarlık bir sektör bu. Sadece bu ilaçlarla sınırlı değil, zayıflama kemerleri, sauna eşofmanlar, titreşimli zayıflama aletleri, yağ eritici çaylar... Adları değişse de slogan aynı: “Kısa sürede, yorulmadan incelmek mümkün.”


Oysa ideal kiloda olmak ve sağlıklı kalmak diyet listeleriyle değil, ancak sindirilmiş bir yaşam şekliyle mümkün. Peki nasıl bir yaşam bu? İstanbul Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Anabilim Dalları Öğretim Üyesi Prof. Dr. M. Canan Efendigil Karatay, hayykitap’tan çıkan “Karatay Diyeti”nde işte bunu anlatıyor. Adında diyet olduğuna bakmayın, bu bir liste değil, yeni bir yaşam önerisi...

Aslında iç hastalıkları uzmanı Karatay. Kardiyoloji alanında dünyanın farklı ülkelerinde çalıştı. Vena Subklavya Ponksiyon’u tekniğini geliştirdi. Peki diyetle ilgilenmek de nereden mi çıktı? Yurtdışındaki deneyimlerinden. Çünkü bütün gelişmiş ülkeler en fazla harcamayı “hastalıklardan korunmak” için yapıyor. Türkiye’deyse durum başka; fazla rant getirmediği için hastalıklardan korunma konusunda çalışılmıyor. Oysa beslenmeyle hastalıkların yakından ilişkili olduğunu artık herkes biliyor. İşte Karatay da, bu ilişkinin kilit noktası ne, sorusunun peşine düşüyor. Ona bu yolculukta, “nano teknoloji”nin moleküler tıptaki yansımaları da yardımcı oluyor. Ne de olsa kilo almanın hücresel ve biyokimyasal nedenlerini açıklığa kavuşturan, nano teknoloji. İleri yaşlarda ortaya çıkan pek çok hastalığın temelinde, karaciğer yağlanması ve bunun sonucu kilo alma yani vücut yağlarının artması ve obezitenin gelişmesi yatıyor. Dünya Sağlık Örgütü ile Bill Gates Vakfı’nın dünya çapında yaptığı araştırmaya göre, 2008’de dünya nüfusunun üçte biri kilolu, dokuz yetişkinden biri de aşırı kilolu. Üstelik bu oran giderek artıyor.

Sağlıklı zayıflayın

Karatay Diyeti kitabı da son bilimsel çalışmalar ışığında, hücre bünyesinde oluşan, fiziksel ve kimyasal bozuklukların sağlığımızı ne şekilde bozduğunu açıklıyor. Her yaşta sağlıklı ve hasta kişilerin doğru beslenme ve sağlıklı yaşam biçimi edinmesine yönelik yol gösterici bir kılavuz, kitap. Karatay, “Buradaki önerilerle kan insülin değerinin normal düzeyde kalmasını sağlayarak, aşırı kilolar verilecek ve ileri yaşta ortaya çıkacak birçok sağlık sorununun önü kolaylıkla kesilebilecek” diyor, “Diyabet, hipertansiyon, kalp krizi, felç, Alzheimer, polikistik meme hastalığı, erken bunama, kronik artritler, bel ağrıları, erken âdet görme, polikistik over sendromu ve depresyon gibi dejenaratif hastalıkların önüne geçmek elimizde.”

Karatay bu yaşam tarzını, 17 yıllık yurtdışı deneyiminden yararlanarak oluşturuyor. İngiltere, Güney Afrika, Cape Town, Amerika ve Anadolu olmak üzere dört kıtada hekimlik yapıyor. Amerika veya Avrupa’da mucize diye ortaya atılan diyetlerin, Türkiye’dekilerin alışkanlıklarına uymadığını, beslenme gereksinmelerini karşılamaktan uzak olduğunu o zaman fark ediyor. Ulaştığı bilgiler ilginç; mesela yıllardır diyet yaparken neden zeytin yiyemediniz biliyor musunuz? Çünkü Amerika’da kahvaltıda zeytin yok, yalnız kokteylde kullanılıyor ve haliyle Amerika’dan ithal diyet listelerinde de zeytin yer almıyor! Sadece bu da değil:

“Amerika’da sağlıklı olduğu için çok ceviz tüketilirdi. Ben de Türkiye’ye geldiğimde herkese ceviz öneriyordum. Bir gün, Gaziantep fıstık üreticileri gelip ‘Hocam fıstık satışlarımız düştü. Fıstık, sağlıklı değil mi? Biraz da fıstık önerseniz’ dediler. İşte o anda Amerika’da yalnız ceviz bulunduğu ve konuşulduğu için herkese ceviz yiyin dediğimi fark ettim. Halbuki Türkiye’de ceviz, fıstık, fındık, badem yetişiyor. Sonra hepsinin faydalarını inceledim. Bu olay bana her ülkenin kendine has doğal besinleri olduğunu öğretti. Hiçbir ülkenin ne besinleri ne de alışkanlıkları aynı değil”.

Karatay’a göre Türkiye’deki en büyük sorun hareketsizlik! Spor yapan insan sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az. Ayrıca, çok fazla ekmek ve unlu gıda tüketiliyor. “Tamam, ekmek lezzetli, ona bir şey demiyorum” diye bir onayla başlıyor Karatay, “1995’te Amerika’dan döner dönmez ilk yaptığım, ekmeğe saldırmak oldu. Sonra birden şiştik, eşimle tansiyonumuz yükseldi, halsizlik başladı. Hastalarım da hemen hemen aynı yakınmalarda bulunuyordu. Sonra önce tuzsuz ekmeğe geçtik. Hekim olarak konuyu incelemeye başlayınca, fırınları dolaştım. İstanbul Kadıköy’deki fırınların çoğuna ekmek hamuruna ne kadar tuz atıyorsunuz, diye sordum. ‘Ölçümüz yok’ dediler. Ondan sonra ekmek yemeyi kestik. Tuzu azalttık ve rahatladık”.

Peki ya doğal ve organik beslenmeye özen gösterdiği, her şeye dikkat ettiği halde kilo vereyenler? Karatay’ın bu konudaki ilk yorumu, doğal dediğimiz gıdaların vücuda bazen fazla geldiği yönünde. “Mesela” diyor, “portakal suyu faydalı ama belli yaştan sonra fazla enerji yüklüyor. Doğal olduğu halde meyve, bal ve pekmez gibi gıdalarda fazla meyve şekeri olduğu için pankreası ve karaciğeri yoruyor. Karaciğer yorulunca da bütün sistem altüst oluyor, kilo verilemiyor. Ayrıca kişide gizli bir alerji ya da D vitamini eksikliği varsa kilo veremez, hareket de etse”.

Bugüne kadar 1500’den fazla hastaya bu programı uyguluyor Karatay. Şimdi hepsi sağlıklı ve formda, hem de aç kalmadan. Ancak uyarmak gerekiyor, bu birkaç haftalık bir diyet programı değil, içselleştirmeniz gereken bir yaşam tarzı. Yani kendinizi değiştirmeye hazır olun!


Yemeden geçen günlerim oluyor

Ben, Berna Mutlu Aytekin. Şişmanım diye hep hayıflanmışımdır, ama “Berna bunun önünü alman lazım” dediğim tarih üniversiteyi kazandığım 1998’di. Diyetisyene gitmeye başladım. O kadar bilgilenmiştim ki yaptığım diyetlerin pek sağlıksız olmadığını o dönem anladım. Ama bir türlü zayıflayamıyordum. Benim gibi kilolu arkadaşlarımı da diyetisyenlere sürüklüyor, onlarla yarış yapıyorduk. Yine de kilo verememek diyetisyenleri ikinci, üçüncü ayında bırakmama neden oluyordu. Son diyetisyenim, “Nasıl olur Berna Hanım” diyerek iki saatte bir beni denetlemek için arıyordu, “Sütünüzü içtiniz mi, kayısılarınızı yediniz mi?” Şu ana kadar bugünün parasıyla zayıflamak için en az 7000 TL harcamışımdır. Ondan fazla diyet denemişimdir; Protein , Atkins, Akupunktur destekli diyetler, diyetisyenlerimin özel reçeteleri...

Yaptığım en uçuk şey yememekti. Bir, iki gün yemeyip, sadece su ve ayranla beslenirdim. Bir süre yemeyince beyin faaliyetlerinizde aksamalar oluşabiliyor. Adımı, soyadımı test kâğıdına yazmak için düşünmüşlüğüm olmuştu. Bir de o halde sınavlara giriyordum. Su içmek için telefona alarm kurduğumu, bir saatte bisiklet çevirip hiç durmadan altı litre su içtiğimi hatırlıyorum. O günkü kadar terlediğim başka zaman olmadı. Aç kalınca bitmek bilmeyen baş ağrıları çekiyor, çok aksi, sinirli biri oluyorum. Bünyemin durumunu bildiğim halde 2-3 ay boyunca diyet yaparak kilo vermediğimde diyeti bozuyorum.

En çok taze beyaz ekmek, tam yağlı peynir ve sucuk yemeyi özlüyorum. Onlar için diyetteki tüm tatlılardan vazgeçebilirim. Dört ay sıkı bir diyetin ardından birden verilen beş kilonun mutluluğu bir başka, ama o kadar sabretmek kolay olmuyor.


Karatay diyetinden ipuçları

GECE: Uyku önemlidir. Siz uykunun derinliklerine dalarken zayıflatan hormon leptin salgılanmaya başlıyor. Birikmiş yağlarımızın yakıt olarak yakılması ve enerji sağlayabilmesi için, leptin hormonunun salgılanması şarttır. Sağlık için son derece önemli yapı taşı da kolesteroldür. Kuvvetli bir antioksidandır. Hücreleri serbest oksijen radikallerinin tahribatına karşı koruyarak; kalp damar, kanser ve dejeneratif hastalıkların gelişmesini önler. Beynimizde bulunan “serotonin-mutluluk hormonu” reseptörlerinin normal çalışmaları kolesterol sayesindedir. Aynı zamanda bütün “seks” ve “stres” hormonları yapımında da kolesterol kullanılır.

07.00 Kahvaltı. İki yumurta, hem de tereyağında... Yanında 8-10 zeytin, avuç içiniz kadar beyaz peynir, bir çay bardağı ceviz içi, arzu edildiği kadar domates, biber, salatalık, turp, maydanoz, nane, roka veya tere ve limonlu çay. Herhangi bir ekmek, poğaça, simit, vb. yenmeyecek! Kuvvetli, bol protein ve tereyağı içeren bir kahvaltının hızlandırdığı metabolizma sonucu harcanan kalori miktarı, 4-5 kilometrelik bir koşuda harcanan kalori-enerji miktarına eşdeğerdir.

10.00 Ara öğün şart değil! Şekersiz bitki çayı ile avuç içi kadar ceviz yenebilir.

11.00 Her gün bir antioksidan vitamin ve 2-3 gr. katkısız Omega 3 tüketmelisiniz.

12.00 Öğle yemeği. Bir tabak zeytinyağlı taze fasulye, 3-4 adet ızgara köfte, bir kase yoğurt, turp ve havuçla hazırlanmış salata ve bir tatlı kaşığı keten tohumu.

18.00 Akşam yemeği. 3-4 kalem kuzu pirzolası, mevsim salatası, zeytinyağlı enginar.

20.00 Bu saatten sonra her şey yasak! Şekersiz bitki çayı, limonlu suya izin var. Sakın atıştırmayın. İnsülini yükseltmeyin. Leptin hormonunun salgılanmasını engellemeyin.

23.00 Yatmadan önce yarım saatlik yürüyüş harika olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder